Ana içeriğe atla

Kimliğimi Kaybettim, Hükümsüzdür

“Kimligimi Kaybettim, Hukumsuzdur”

Gectigimiz hafta ziyaret ettigimiz Amerikali bir yetkili, madalyalarla dolu makaminda Bush’un gocmenlik yasasi ile ilgili elestirilerini heyecanla anlatirken; “Hangimizin annesinin annesi bu topraklarda dogdu ki?” demisti cebindeki kimligi sorgularken.

Son gunlerde yasanan hadiselerde sik sik gozumuze carpan kavramlar ile cok yakindan ilintili bir olgu kimlik. Gazetelerde gormeye alistigimiz; “Ulusalci”, “Laik”, “Dinci”, “Ataturkcu”, “Alevi”, “Kurt”, “Cerkez” “Seriatci” ve benzeri tanimlamalar, aslinda bir kimlik ifadesi mi yoksa yaftalar, etiketlemeler, fislemelerden mi ibarettir?

Kimligi kimi; “kisinin kim oldugunu dis dunyaya ispat etmesini saglayan nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport gibi kagit parcalari”, kimi “insanin kendisini tanimlamasina yardimci olan kisisel ifade araci” kimi ise; “insanın zamanın içindeki inceliginde onu dünyaya baglayan bir ayna” olarak tanimliyor sozlukte. Ancak ben henuz bir sonuca ulasabilmis degilim. Bu yazim da bu kavram tanimlama yolculugumda tecrube edindigim sesli dusunmelerden baska bir sey degil aslinda.

Peki nedir bu kimlik? Sabit bir tanimi var midir? Yoksa kisiden kisiye , zamana ve mekana gore degisir mi? Kimlik verilir mi? Edinilir mi? Olusturulur mu? Verilir ise verilen kimlik o sekli ile ne kadar gecerli olur?

Mesela, 150 sene evvel bir Ermeni, bir Turk, bir Yunan, bir Bulgar, bir Suud, ayni kimligi (nufus cuzdani) tasirken cuzdaninda, bugun degisen ne? Kurtulus Savasi sirasinda Canakkalede omuz omuza savasan bir Turk ve bir Kurt hala ayni kimligi savunuyorlar mi, kimlik olarak adlandirdiklari manevi degerler hala gecerli mi? Yeterli mi?

Ulkemiz cografyasi icerisindeki “digerleri” ile ortak yada kesisen kumelerimiz artiyor mu, azaliyor mu? Yok hayir degisen bir sey yok da, biz mi kuruntu yapiyoruz. Tum dunyada Avrupa Birligi, NATO, NAFTA, KEIB, vesaire gibi birlikler kuruluyor ve biz dahi onlara girme cabasi gosteriyor iken, kendi icimizde bir birligi neden tesis edemiyoruz? Bir asir evvel bizi beraber tutan o efsun, o maya ne idi?

Ataturk, “Ne Mutlu Turkum diyene” demisti. Acaba gercekten bugun bunu anlayabiliyor muyuz? Macarlar , Finlandiyalilar, Bulgarlar Hunlarin Hazar uzerinden batiya acilip Attila gibi Avrupa iclerine kadar at suren ve Avrupalilara korku salan kollarindan degil miydi? Hatta Elmas Han zamaninda Bulgarlarin musluman oldugu bile rivayet edilmiyor mu? Hem Turk , hem musluman Bulgarlar ile bizi bu kadar farklilastiran ne bugun? Ortak kume yada sihirli tutkal denilen sey nedir? Bugun Bati Anadolunun herhangi bir ilinden herhangi bir vatandasa; “kendi sinirlarimiz icerisinden, Diyarbakirdan bir Kurt ile mi, yoksa Orta Asyadan yada Azerbaycandan bir Azeri ile mi daha yakin hissedecegi” sorulsa cevabi ne olacaktir?

“Kendi safimiz”dan degil de, “Karsi taraftan” birisinin bize daha yakin oldugu olmamis midir? Gencecik kizlari basortusu yuzunden universiteye almayan bir rektor, emekli olduktan sonra yerlestigi bir Avrupa sehrinde onlardan birisi ile komsu olsa nasil hisseder sizce? Yada birbirlerini taraftar atkilari ile bogup olduren, bicaklayan bir Fenerli ile bir Galatasarayli? Depremler sonrasi yakinlasan Turk ve Yunan halki? Yine universite yillarinda birbirlerinin bogazina sarilirken, New Jersey’de can ciger kuzu sarmasi olan bir sagci ile bir solcu? Benzer yuzlerce ornek verilebilir ama bu kadari yeter.

Giderek farklilasan insanligin bireysellesme (individualism) akimlari ile hizla ayrismasina karsi koymanin imkansizligi rahatsizlik vermeli midir? Ve yine Yuce Yaratici’nin bize armagini olan yasli yerkurede “BEN”cilligimiz , “karsi tarafi” yok ederek nefretimizi oksamamiz bir cozum mudur? Antoine de Saint Exupéry, “Kucuk Prens” ile cocuklugumuzda dunyanin aslinda ne kadar kucuk oldugunu anlatmisken, neden daha sonra hafizamiz bizi yalniz birakti? Yerkurenin her kosesi ayni insan icin ayni midir? Johannesburg’da zenci olmak ile New York’ta zenci olmak ayni midir? Cografi sinirlar kimliklerimizin de sinirini cizebilir mi? Eger oyle ise “GOCMEN” nedir, halleri nice olur? Goc gocmeden once beyinde mi baslar, yoksa tasindiktan sonra mi gocmen olunur?

“Olumcul Kimlikler”de Amin Maalouf, “Geldiginiz ulkenin kulturu ile ne kadar yakinlasirsaniz kendi kulturunuzu de o ulkeye o kadar yakinlastirirsiniz. Bir gocmen kendi kulturunun saygi gordugunu ne kadar hissederse o ulkenin kulturune o kadar acilir” derken ilginc bir varsayim yapar ve Amerika “BIRLESIK” Devletlerini ornekler.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“V for Vendetta”

“V for Vendetta” Matrix serisinde Türkiye’deki “tiki” olarak tabir edilen arkadaşların deyişi ile “yardıran” Wachowski biraderler, “ V for Vendetta ” ile bir “komik kitabı (COMIC BOOK)” uyarlaması yerine totaliteryen iktidara karşı savaşı, anarşi ve devlet terörü kavramlarını işleyen bir füturistik-politik film ile karşımıza çıkıyor. Öyle ki, bir an Alan Moore un 1981 de yazmaya başlayıp 1988 de bitirdiği Margaret Thatcher zamanı İngiltere’sini kurgulayan çizgi romanı değil de Michael Moore un mütemadiyen “Çalı Yönetimi (bush administration) ” nin icraatlarına giydirdiği belgesellerden birini mi izliyoruz demekten kendimi alamıyorum. Kahramanımız V nin savaş ilan ettiği faşist diktatörün sözleri ile, bugünkü Neo-Con(servatist) Amerikan dış politikasının mimarı,Rumsfeld ve Wolfovitz’in okuldan hocaları olan Leo Strauss ’un anlayışı arasında inanılmaz bir benzerlik vardır. BBC nin (2004) yapımlı müthiş belgeseli “The Power of Nightmares: The Rise of the Politics of Fear” ; “Devlet;