Ana içeriğe atla

“V for Vendetta”

“V for Vendetta”

Matrix serisinde Türkiye’deki “tiki” olarak tabir edilen arkadaşların deyişi ile “yardıran” Wachowski biraderler, “V for Vendetta” ile bir “komik kitabı (COMIC BOOK)” uyarlaması yerine totaliteryen iktidara karşı savaşı, anarşi ve devlet terörü kavramlarını işleyen bir füturistik-politik film ile karşımıza çıkıyor.

Öyle ki, bir an Alan Moore un 1981 de yazmaya başlayıp 1988 de bitirdiği Margaret Thatcher zamanı İngiltere’sini kurgulayan çizgi romanı değil de Michael Moore un mütemadiyen “Çalı Yönetimi (bush administration) ” nin icraatlarına giydirdiği belgesellerden birini mi izliyoruz demekten kendimi alamıyorum. Kahramanımız V nin savaş ilan ettiği faşist diktatörün sözleri ile, bugünkü Neo-Con(servatist) Amerikan dış politikasının mimarı,Rumsfeld ve Wolfovitz’in okuldan hocaları olan Leo Strauss’un anlayışı arasında inanılmaz bir benzerlik vardır. BBC nin (2004) yapımlı müthiş belgeseli “The Power of Nightmares: The Rise of the Politics of Fear”; “Devlet; halka güzel günler vaad eden süper kahraman olmak yerine sahte korkulardan, illüzyonlardan ve görünmeyen teröristlerden korumayı vaad etmelidir” şeklinde tanımlar bu anlayışı. Medya yoluyla yapilan propogandalar ise en büyük hokus pokus silahlarındandır.

Yakın zamanda hariçten gazel okumayı hak sayan ecnebi zevata yazdığımız cevap mealindeki yorumumuzda da belirttiğimiz uzere; Hollywood’un gerçek demokratlarından George Clooney’nin bol sigara dumanlı filmi “Good Night and Good Luck” ta oldugu gibi aykiri ses olabilecek filmlerin sayısının çoğalması, insanların Straussian masallara artık kanmadığının yerinde bir göstergesi olsa gerek.

Tekrar filme dönecek olursak “The Professional(Leon)”da minik sevimli kız olarak bizlere merhaba diyen Kudüs doğumlu ve hatta bir keresinde kızkardeşimi karşılamayı beklerken JFK’de “Hi it’s Natalie” diye telefonunu yanıbaşımda açınca beni heyecanlandıran Portman; oyunculuğu ile çok yakın gelecekte Oscar’ı evine götüreceğinin mesajını veriyor.

Filmde efekt ve bol grafik animasyon destekli görsel anlatım teknikleri ile izleyicileri heyecanlandıran klasik Wachowski yaklaşımının ve Matrix’te Neo’nun meşhur kurşunlardan kaçış ve abartılı zıplama efektlerinin yerini sadece V nin fırlattığı bıçakların havada çizdiği kavislerin yer aldığı bir sahne almış sadece. Alışılagelen Rammstein’lı Prodigy’li coşku içeren müziklerin yerini ise dingin bir soundtrack.

Amerika’da eleştirmenlerin “Osama mağarasında filmi izleyip gülümsüyor olmalı” dedikleri bu post modern 9/11 sonrası Orwell öyküsünü hararetle tavsiye ediyoruz. Çizgi roman kahramanının filmiymiş diye çocuklarını götürmeyi düşünenlere ise sözümüz yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kimliğimi Kaybettim, Hükümsüzdür

“Kimligimi Kaybettim, Hukumsuzdur” Gectigimiz hafta ziyaret ettigimiz Amerikali bir yetkili, madalyalarla dolu makaminda Bush’un gocmenlik yasasi ile ilgili elestirilerini heyecanla anlatirken; “Hangimizin annesinin annesi bu topraklarda dogdu ki?” demisti cebindeki kimligi sorgularken. Son gunlerde yasanan hadiselerde sik sik gozumuze carpan kavramlar ile cok yakindan ilintili bir olgu kimlik. Gazetelerde gormeye alistigimiz; “Ulusalci”, “Laik”, “Dinci”, “Ataturkcu”, “Alevi”, “Kurt”, “Cerkez” “Seriatci” ve benzeri tanimlamalar, aslinda bir kimlik ifadesi mi yoksa yaftalar, etiketlemeler, fislemelerden mi ibarettir? Kimligi kimi; “kisinin kim oldugunu dis dunyaya ispat etmesini saglayan nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport gibi kagit parcalari”, kimi “insanin kendisini tanimlamasina yardimci olan kisisel ifade araci” kimi ise; “insanın zamanın içindeki inceliginde onu dünyaya baglayan bir ayna” olarak tanimliyor sozlukte. Ancak ben henuz bir sonuca ulasabilmis degilim. Bu yazim da b